Belki bu bir sondu. Başka bir zamana ertetelenemeyecek, bir başka itirazla buruşturulamayacaktı.
Üstümüze zimmetli bedenlerimizi durdurdular, ellerimizi arkamızda topladılar. Aklımızın içinde kıpırdayan, kabını taşıran her şeyi içimizden söküp aldılar. Sevgimizi, isyanımızı, başımızın üstündeki gökyüzünü kirpiklerimizin arasından alıp götürdüler. Ardiyede unutulmuş bir şemsiyenin gördüğü hürmeti, bizden sakındılar.
Arkadaş Zekâi Özger, Ankara’da bir merdiven başında ölü bulundu. Merdivenlerde ölmedi. Onun kalbi, polisin sorgusu sırasında gördüğü işkencede yorulmuştu. O dudaklarında sakındığı bordo gülü, Cevahir‘in kalbinden emanet almıştı. Bursa‘da başladığı hayatı, ailesinden aldığı retle üniversitede devrimci olarak sürdürmüştü. Devrimcilik müessesinin makbul tüm zerafetini kuşağının bilgeliyle donatmıştı. Sıkı bir edebiyatçı, şairdi. İyi bir okur, iyi de bir insandı. İşbu insan olmanın binlerce yıllık harcı, bir gecede söndürülmüştü.
Annesine ve annesinin tanrısına şikâyetini şiirlerinde anlattı. Sahilde bir barınaktaki kayığa konuştu, çiçeklere sustu. İçinin kapılarını etinden, kemiğinden, kanından arındırdığı pencerelerinden aşırdı. Herkesin anladığı, kimsenin duymadığı bir isyan dizesiyle milyonları ayağa kaldıracak şarkılara sebep oldu. Kimse o isyanın müsebbibi olacak göğüs ağrısını şurasında yaşamadı. Kendi teninde kendi aşkını harladı. Çiğlikten, kabalıktan eser bulunmayacak kısacık hayatıyla bir merdivenli yolda kocaman bir külliyat gibi uzanıp kaldı.
Yıl 2006 İran’da Kürt öğretmen Ferzad Kamangar, idam sehpasına çıkarılacak. Son mektubunda “kalbimin atmasına izin verin” diyecekti. Mektubunu hatırlayalım: “Ve kalbimin, ondaki bütün sevgi ve tutkuyla birlikte bir çocuğa bağışlanmasına izin verin. Nereden olacağı hiç fark etmez; Kaaron banklarında, Sabalaan Dağı yamaçlarında, Doğu Sahara kenarlarında veya Zağros Dağları’ndan güneşin doğuşunu seyreden bir çocuk. Tek istediğim isyankâr, kıpır kıpır kalbimin, benden daha isyankârca kendi çocukluk arzularını aya ve yıldızlara ifşa edecek ve onlara sonradan bir yetişkin olarak ihanet etmeyeceğine dair onları tanık tutacak bir çocuğun göğsünde atmaya devam etmesidir. Tek istediğim, kalbimin yatağa aç giden çocuklar üzerine sabrını kaybeden birinin göğsünde; “bu yaşamda en küçük arzum bile gerçekleşmeyecek” diye yazan ve kendisini asan Haamed’in –benim on altı yaşındaki öğrencim- hatırasını kalbimde canlı tutacak birisinde atmaya devam edebilmesidir”.
Ferzad öğretmenin son isteği, sehpadaki son tekmeyle toprağa atıldı. Onun isyan dolu kalbi, şu anda milyonlarca çocuğun penceresinden düşlerini ışıldatıyor. Arkadaş‘ın attığı işaret fişeği gibi, Mahir’in işaretiyle sonsuzluğa yürüyen aydınlığın cıvıltısı ile buluştu.
Yeryüzü birlik içinde ya gökyüzü? Gökyüzünde buluşanlar geleceğimizi, aşklarımızı aydınlatıyorlar. Şimdi soruyorum, kim göğsünün kafesini açıp kalbini yere atabilir? Kim bu isyan ile efsunlanmış kalbi göğüs kafesinde taşımak ister? Kimin kalbi bir kıvılcım ile alır yürür gökyüzünü?
Bir Yol Gazetesi